Her flörtün kabusu: Yazmama Düelloları

Bir flörtle yazışırken mesajları mı kesti? 4 seferdir sen mi yazıyorsun? Bir işle ilgili geri dönüş beklediğin biri 2 gün geçmesine rağmen hala yazmadı mı? Yazacaksın ama çok da meraklı görünmek istemiyor musunuz? Yazarsan kıymetin azalacakmış gibi mi geliyor? Yazmama Düelloları’nı tüm detaylarıyla inceleme zamanın gelmiş.

Bir kişiyi darlamak ve kendini unutturmamak arasında çok ince bir çizgi bulunur. Karşıdan cevap almadıysan, hatta (varsa) söylenen tarihin üzerinden de geçmişse, hemen kafanda “Ya yazmak istiyorum ama o yazsın.” fikri belirir. İşin ilginci, karşıdaki de tam olarak bu düşüncede olabilir. Tüm bu hengame kafaya takılır, arada bırakır, boğar boğar duvara fırlatır. İnsanın iç sesi hem deli gibi yazmak ister hem de buna engel olmaya çalışır. Bu olguyu incelemeye ve nasıl atlatılabileceğinin detaylarına girmeden önce son bir noktaya daha dikkat çekmekte fayda var. Her ne kadar benzer gözükse de Yazmama Düellosu’nun konu açmaya çalışmakla pek alakası yoktur. “Yazacağım ama ne yazsam” diyenlerin derdi başkadır, “Yazmamalıyım ama yazacağım, yok yok yazmayacağım. Yazsam nolcak ki?” diye aklında gidip gelenlerin derdi başka.

O zaman başlayalım:

Bir Yazmama Düellosu’nda olduğunu düşünüyorsan, ilk yapman gereken şey ironik olarak gerçekten de böyle bu durumda olup olmadığını anlamaktır. Karşıdakinin 1 gün yazmaması sonucunda “Sen yazmıyorsan ben hiç yazmıyorum ulan” demek biraz fevri bir tepkidir. Bazen panikleriz, bazen de gerçekten karşıdakinin egosuyla yüzleşiriz. İkisinin ayrımını iyi yapabilmek çok değerlidir. 
Yani paniklediğimiz için mi böyle bir şeyin içinde hissediyoruz, yoksa gerçekten bir ego güreşinin içinde miyiz?

İkisi de ilk bakışta aynı yere çıkıyormuş gibi gözükse de, derin bir nefes alıp bu soruyu kendine sorman bile çok fark yaratır. Böylece kendine daha dürüst olabilir, gereksiz hatalardan ve yanlışlardan uzak durabilirsin. Sürmüyorsun bile. Her yazışmanın genel ruh haline göre, cevap gelmedikçe bir şeylerin yapılması gereken süreler de değişir. Her saat başı mutlaka yazışılan birinin 1 gündür yazmaması bir sorunken, haftada bir yazışılan birinin 2 gün geç yazması o kadar da sorun değildir takdir edersin ki. Bunlar da anlık panikte flulaşır. Kontrolü ele alıp bu gibi ipuçlarını değerlendirmek için ayrılan 10 dakika bile faydalar şelalesidir.

Daha önceden mantıklı bir süre belirlemek de, Yazmama Düellosu yaşanması beklenen yazışmalarda işe yarayan bir yöntemdir. Örneğin bir iş görüşmesinde cuma gününe kadar Whatsapp’tan dönüş yapılacağı söylendiyse, dönüş yolunda otobüste “Cuma günü yazmazlarsa ben salı bi’ yoklarım” demek, 4 gündür bir dönüş almamışlıkla “Bir yazsam mı artık ya?” paniğini yaşamaktan 1000 kat daha iyidir.

Ya da her şeyin güzel gittiği bir flörtten gelmeyen günaydın mesajı, öğlene doğru “EAAAAH” diye telefonu elinize alıp saçmalamanıza sebep olabilir. O yüzden gece her şey güzelken “Sabah yazmazsa da ben öğlen yazarım.” çizgisini çekmek ilaç gibi gelir. Zaten böyle durumlarda hayal kırıklığı yaratıp panikleten de insanın beklentisidir. Böyle bir sigortayı baştan koymak, olumsuza da bir nebze hazır hissetmenizi sağlayacak ve rahatlatacaktır. Bu sayede karşıdakinin neden yazmadığına dair akılda dönen tilkilere fırsat vermeden karar verilen süreyi beklemek yeterli olacaktır.

Uyarı: Karşıdakinin yazmasını sağlamak marifet değildir, ama mutlu eder. Sadece sürekli sen yazıyorsan ve bu artık rahatsız edici boyuttaysa bu yöntemleri tercih etmen önerilir.

Flört yazışmalarında iki tarafta da “Yazmayayım da çok istiyor gibi olmayayım” git-geli genç dimağlar arasındaki en büyük problemlerden biridir. İki taraf da sohbetin ilerlemesini çok isteyebilir. Bazen de tek bir taraf daha çok isteyebilir ama bu belli olsun istemez. Bu el ense çekme hali kaçınılmaz olarak yerini tatsız bir bürokrasiye bırakır. Hatta bazen iki tarafın da çok istekli olmasına rağmen, mesajlar arası sıklık sırf bu düello yüzünden azalır, hiç hoş olmayan hesaplar dönmeye başlar ve bir kısır döngü içinde iki taraf da karşıdakine dair yanlış bir izlenime kapılır. 

Bize bir anlık çözüm gibi gözüken yazmaya direnme hali defansif bir tavırdır. Gözetilmesi gereken iki uçlu dengenin bir tarafında durur. Senin de defalarca fark etmiş olacağın gibi, yazmadıkça yazılmayacağına dair şüphen ağır bastıysa derhal bir şeyler yapman icap eder. Zaten o “dayanamama noktası” da bu paniği hissetmen dolayısıyla gerçekleşir. Burada son edilen sohbet kritik rol oynar. “Ay hala yazmadı of lan napcaz şimdik” diye düşünene kadar, şunlar incelenmelidir. 
1- Önce sohbetin nerede kaldığı kontrol edilir.
2- Tamamlanıp tamamlanmadığı bilgisine bakılır, vedalı mı bitmiş konuşmamı kesilmiş?
3- Vedalı bittiyse sıkıntı yok. Yazışma kesildiyse son mesajı kim atmış? Yazışma bir
Katil Mesajla mı bitmiş. Öyleyse bu mesajı kim atmış?
4- Son atılan mesajların sıklıkları ve uzunlukları, yazışmanın genel seyriyle uyumlu mu?
Bu noktaları hızlı bir göz baktıktan sonra ikinci boyuta geçilir. Artık niyet okumaya başlayabiliriz.

Kafada şunlar dönmeli:

Karşındakinin belli belirsiz dahi olsa bir konu açma çabası var mı?
Bunu karşındakinin mesajlarına farklı bir açıdan bakarak sağlayabilirsin. Mesafeli olduğunu düşündüğün mesajların sonundaki 🙂 emojisi ya da “Canım” gibi bir ajan kelime çok şeyi değiştirebilir. Burada önemli olan, yazışmanın genel ruh halinden kopup, mesaj ölçeğinde bakabilmeyi de bilmektir. Çünkü her mesaj, kelime anlamlarından çok daha fazlasını taşır. Genel yazışmanın azcık dahi de olsa ötesinde bir Ajan Kelime kullanıldığında, zaten içindeki pollyanna direkt seni uyarır. Karşıdakinin genelde ketum biri olmasının pek de bir önemi yoktur. O emoji konulduysa geçmiş olsun. 

Peki bu bizde bir değişiklik yaratmalı mıdır? I ıh. Böyle bir şey sezdiğin ve inanmak istediğinde, “Ooo uçuyoruz.” moduna girdiğin anda yaşadığın şeyin adına yüz bulmak denir. Senin yapman gereken çok hafif bir ilerleme olacağından bunu da sana tek bir şey sağlayabilir. Gelen mesajı daha ileri gidişin işareti olarak değil de, bir özgüven kaynağı olarak görmek. Gelen mesajla morallenip, yazışmayı normal seyrinde devam ettirmek aslında yeterlidir. Bu bir flörtse, amacın konuşmaya devam edebilmek olduğu unutulmamalıdır. Kimse aynı seviyede aylarca flört edemez. Kopmamak birinci öncelik, ilerletmek ikinci öncelik olmalıdır.

Cevap verme süresi nasıl?

Önceki konulardan birinde değinmiştik. Daha net sayılar vermenin zamanı geldi. Genelde mesajlar arasındaki süre konuşmanın seyriyle ilgili bize çok şey söyler. 1-1.5 dakikaya kadar boşluklar yazışmanın sağlıklı şekilde sürebilmesi için ideal sürelerken, 7-8 dakika ve üstü artık kesin bir kopuşun ve o sırada başka bir şeyle ilgilenildiğinin habercisidir.

2 Dakika kuralı
burada karşımıza çıkar.

Burayı dikkatli oku. 
Bir mesaj sırası gönderdiğin zaman, tekrar bir açıklama yapmak durumunda hissedebilirsin, dediklerini detaylandırmak isteyebilirsin, çok ciddi kaldığını düşünüp “Bir emoji mi atsaydım” diye ikilemde kalabilirsin vs. Sıradaki mesajı atmak için takribi 1-1.5 dakikan vardır. Çünkü karşındaki çevrimiçi değilse, 17:50’de birkaç kelimeden oluşan birkaç sıralı mesaj attığında, gelen cevap 20 saniye civarını da hemenden sayabileceğimiz için aşağı yukarı 1:39 saniyen bulunur. Bu süreyi aştığında mesajlarının dakikaları şöyle gözükür.

17:50
17:50
17:50
(Burada yazsam mı ikilemi yaşanıyor.)
17:52
17:52

O aradaki dikkatli bir gözden kaçmayacak boşluk, karşıdakinde çok da olumlu bir izlenim bırakmaz. O yüzden mümkün olduğunda teoride en fazla 1:59luk olabilecek bu süreyi telefonun saatinden kontrol edip bu süre aşıldıysa hiç yazmamak en iyisidir.

7-8 dakikalık kesin bir kopuşlarda ise, o an için değil de daha sonrası için yapılan planlar işler. Bu anlarda daha çok totemler yapılır. Yazışmanın koptuğu hissedildiğinde minnak bir yazmama düellosu yaşanır. Ancak tekrar uyarmakta fayda var. Burada bahsedilen tek seferlik bir kopuş değil, sürekli olarak 7-8 dakika sonra cevap alınan yazışmalardır. 

Karşılıklı çevrimiçi olarak yazışmış mı?
Karşılıklı Çevrimiçililik bir anlamda gözlerinin içine bakan biriyle yüz yüze konuşmak olarak algılanabilir. Dikkat o an sendedir, ancak birinin seninle diyalogunda sana cevap verip gözlerini başka bir yöne çevirmesi tam olarak ne demekse, cevap verip adının altındaki Çevrimiçi yazısı kaybolan kişiler de tam olarak bunu yapıyor demektir. Bu da ister istemez yazışmadaki mesajların dakikalarına ve uzunluğuna yansır. Aynı anda bir seferde de buluşarak yapılan yazışmalar, momentumun yükselmesine yol açar. Böylece sohbetin ivmelenerek daha da yüksek ivmeye ulaşma şansı olur. Bunun yaşanıp yaşanmadığını daha sonradan anlamanın tek yolu, böyle durumlarda sıkça karşılaşılan Çift Dikiş Yazışma dediğimiz duruma bakmaktır. Biri bir mesaja cevap yazarken yeni gelen mesajı görmez, cevabını verdikten sonra hemen ona cevap vermeye koyulur. Ama karşıdaki de aynı durumu yaşar ve aynı anda iki konu birden devam eder. Bu bazen çok kısa sürer, bazen de uzayabilir. Aşağıdaki kırmızı ve mavi konuların tek seferlik de olsa nasıl iç içe geçtiğine dikkat edin. Bu durum sadece Karşılıklı Çevrimiçililikte yaşanabilir.

Örneğin son yazışmada 4 kez bu durum yaşanmış. İlk kez karşılıklı olarak 3 dakika sürmüş. 13 mesaj var. Aynı yazışma içinde ikinci sefer karşılıklı olarak 4 dakika sürmüş. Ardından cevap verme süreleri uzamaya başlamış. Bu durumda karşıdakinin biraz tadının kaçtığını çıkarsamak mümkündür. Bu yazışmada işlerin pek de iç açıcı gitmediğini çıkarabiliriz. 1 hafta da beklesek düellodan sağ çıkma ihtimalimiz azalmıştır.

Tonu nasıl:
Yine son sohbetteki atılan mesajların, ton değişiminin de göz önünde bulundurulması gerekir. Burada önemli olan 1-2 mesaj arasındaki ton farkı değil, başlangıçtaki ve son mesaj arasındaki seviye farkıdır. Sıcakkanlı başlayıp soğuk bittiyse yine bir sıkıntı olduğundan söz edebiliriz. Soğuk başlayıp sıcakkanlı bittiyse de, büyük ihtimal bir yazmama düellosundayızdır.

//

Yukarıdaki tüm yazılanlar, gerçekten bir yazmama düellosunda mıyız, yoksa biraz fazla mı heyecanlıyız bunu anlamak içindi. Çünkü yazmama düellosu senin de anlayacağın gibi çok da hoş, çok da kafaya takılası güzel bir erdem değil. AMA karşıdaki böyle bir oyun oynamak istiyorsa da, günah bizden gitti.

Ama az önceki uyarının bir benzerini tekrar yapacağım. 
Uyarı: Karşıdakinin yazmasını sağlamak marifet değildir. Sadece sürekli sen yazıyorsan ve karşındakinin bunu egosunu tatmin etmek için yaptığına eminsen ve bununla uğraşmak istiyorsan bu yöntemleri kullanman önerilir.

Yazmayana Yazdırırlar Gülüm Yöntemleri 1:

 

Mutluluk Atağı

 

Yazmama Düelloları’nda dramlar yaşamak, içe kapanmak acıma duygusu doğurmaktan başka bir işe yaramaz.

Tek işe yarayacak şey, karşındakine o kişi hayatında olmasa da (her anlamda) çok mutlu olduğunu yazmayan kişiye hissettirebilmektir. Zaten istese de yazmayan kişinin de amacı budur. Yazmama Düellosu bu yüzden oluşur. Mutluluk atağı da tam bu durumu kullanır. 

Mutlu olmak çekicidir. Mutlu olmak güç ve başarı işaretidir. Mutlu olmak en büyük kıskançlık sebebidir. Bu karşı tarafa bir şekilde hissettirilmelidir. Peki sana yazmayan birine bu nasıl sağlanır?

Tabii ki sosyal medya hesaplarında daha da aktif olarak. Doğası gereği en güçlü motivasyonu etrafa mutlu olduğunu gösterme araçları olan sosyal medya hesaplarında ne kadar çok görünür olursan, karşıdakinin sana tekrar yazma olasılığı artacaktır. 

Hem bu paylaşımlarla karşıdakine açacak konu verme şansı bulunur hem de belki bir ortak noktanızı fark etmenizi sağlar. İhtimaller sonsuz. Oturup beklemekten çok daha etkili bir yöntemdir. Özellikle de Dijital Ekosistem Kıvraklığı bölümünde anlatılacak sebeplerden Instagram günümüzde bu iş için en uygun mecradır. Instagram’da yapılan her paylaşım aslında kişinin reklamıdır. Dünyaca ünlü bir içecek markası olsanız dahi her bakkalın tabelasını yaptırmanızın sebebi budur. Akla düşmek her şey olmasa bile çoğu şeydir. Instagram’da biraz gezildiğinde herkesin bir şekilde kendisinin reklamını yaptığını anlamak o kadar da zor olmaz. Öyle olmasan bile, kısa bir süreliğine öyleymiş göster, paylaşımlarını artır. Twitlerinde kendinden emin ol. Reklamının daha görünür olmasını sağla. 

 

 

 

Yazmayana Yazdırırlar Gülüm Yöntemleri 2:

 

Agaşon

Bu taktikte yazan biz olsak da bir sohbet başlatmayacağımız için oldukça etkilidir.

Mesajlaşmadan geçen uzun ve rahatsız edici aradan sonra, karşıdakinin merak duygusunu kullanmaya yönelik atılan, çok genel ancak hiçbir şey söylemeyen, yine de söylüyormuş gibi görünen mesajlar yollamaya dayanır. Öncelikle Forer Etkisi‘ni inceleyin. Kısaca herkes için uygun görünen, ama kişinin bu durumu kendisine özel sandığı durumları yaratan şeylerdir. Fallar da, burçlar da bu yüzden işe yarıyormuş gibi gözükür. Bizim Agaşon tekniğimizin temelinde de bu vardır. 

+Ya sende boşa giden büyük bir potansiyel görüyorum.

– Ne potansiyeli?

Ve ardından gelen uzun bir sessizlik 🙂 Karşıdakinin merağını dürterek kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanıyoruz. Burada önemli olan, baştaki amacımızı hiç unutmayarak, bir türlü yazmayan karşı taraf bize bir anda art arda yazsa ve ne olduğunu sorsa da, atılan mesajlar konusunda abartılı derecede sakin olmanın gerekliliği.

Önemli olan bu mesajın çok genel bir kapsamda olması, ancak yine de flört konularına bir yandan gönderme yapması. Cevabı olumsuz olacak olsa bile, genel mesajla ortaya atılan iddianın yönü konusunda kafalarda soru işareti oluşacak. Agaşonun ilginç yanı şudur. İlk bakışta fazla etkili gibi görünmez. Çünkü karşı tarafta herhangi bir istek yoksa, merak da etmeyeceği düşünülür. Ancak birçok durumda, karşı taraf negatif bir tutum içinde olsa dahi, konuyu kafasında kapatamayacak meseleyi kovalamaya devam edecektir. Net bir şekilde gönderme yaptığımız mesajın ne anlama geldiğini anlamaya çalışacaktır. Burada atılacak mesajın çok net olmaması, çok da flu olmaması gerekir. “Yine içmiş/canı sıkılmış yazmış ezik” de dedirtmemelidir.

Yazmayana Yazdırırlar Gülüm Yöntemleri 3:

 

Birlikte Gelecek

Rölanti konuşmalar(İki tarafında çabaladığı ancak yazışmanın bir türlü ilerlemediği yazışma türü) bölümünde detaylarıyla anlatacağımız “Birlikte Gelecek” taktiği, iş düelloya gelmeden çok önce alınabilecek en önemli tedbirlerden biridir. Yine de böyle bir şey farkında olmadan da yapılmış olabilir. Kısaca: Gelecekteki bir şey için, bir konu üzerine yazışmış olabilirsiniz. Bu yüzden sağlam ve etkili bir şekilde mesajları eşeleyip, geleceğe referans eden mesajlar gün yüzüne çıkarılabilir ve tekrar bir sohbet konusu olarak kullanılmalıdır. Örneğin bir konser ya da tiyatro için sözleşildiyse bunun etkinlik davetini atmak gibi şeylerle varlık hatırlatılmalı ancak yazışmayı başlatma karşıya bırakmalıdır. Bu gibi durumlarda odak noktası iki kişi değil, etkinlik olacaktır. Bu bir tesadüf olabilir. “Seni rüyamda gördüm” yazmaktan daha etkilidir, ama çok da etkili bir yöntem değildir.

Yazmayana Yazdırırlar Gülüm Yöntemleri 4:
Safa Yatmak

O kadar etkili bir yöntem olmasa da, rölanti yazışma başlatma gücü olan bir yöntemdir. Bu tabii ki çözüm değildir. Ancak çok da umrunda değilse, yazmak için yazıyorsan kullanılabilir. Dayanamayacaksan, böyle dayanama. Tek bir örnek ile geçeceğiz, kolayca anlayacaksın zaten.

– Şu filmi sen mi demiştin bana?
+ Evet
– 👍

Oldu da bitti maşallah, devamı gelir inşallah. Etkisini artırmak için karşıdakinin sıkıldığını tahmin ettiğimiz saatlerde yapmakta fayda var.

Tüm bu yöntemlerin, sadece karşıdakinin bir şey yazmasını sağlayacak yöntemler olmadığını, ilki hariç diğerlerinin yazışmanın ivmesini yeniden yakalamayı amaçladığını fark etmişsindir. Şunu vurgulamak faydalı olacaktır. Yazmayana Yazdırırlar Gülüm Yöntemleri’nin her biri ayrı ayrı diğer yöntemlere fırsat sağlayabilir ve hepsinin doğru kombinasyonla birden fazla kere kullanılabilir.

İlk mesajı senin attığın durumlardaki yöntemlerde yapılabilecek en büyük hata, 
yazışmayı “Eee napıyosun” tadında bir mesajla devam etmeye çalışmaktır. Çok sık yapılan bir hatadır. Karşındakine muhabbet açmaya çalıştığını direkt söylesen daha iyidir. O yüzden ilk mesajın sonraki adımları da düşünülmeli, işin tek mesajda bitmeyeceğinin bilincinde olunmalıdır.

Son olarak değinmeden geçmemek gereken son ve en büyük tavsiyem de, bazen ne kadar zorlarsan zorla, olmaz.

Haydi sağlıcakla.