Eleuthera, Bahamas

İşte Hendek, İşte DM! DM’den Yürüme ve İlk Mesajı Atma Rehberi

Artık gün geçtikçe siz çekirgelerle gurur duruyorum. Nasıl stalk yapılır öğrendiniz, sohbet açmak için konu bulmakta da uzmanlaşmaya başladınız. Ve tüm bunları kullanmak için, gerçekte tanımadığınız birine başarılı bir şekilde Instagram’da veya Twitter’da stalk uygulaması ve tatbik yaptınız. Artık tanışmak ve hünerlerinizi sergilemek istiyorsunuz.

İşte bu yüzden ilk mesaj nasıl atılır onu öğrenmeye sıra geldi.

Sosyal medyadan tanıştıklarını anlatan bir çift duyduğunda “Neden mesajıma cevap alamıyorum?” hatta ve hatta “Neden ucuz ve abaza damgası yiyorum?”, “Yoksa ben zurna mıyım HA?” gibi sorular, teyzelerin indirim günü Bim’e hücum ettiği gibi zihne doluşmaya başlar.

Kötü haber: muhtemelen öylesin. İyi haber, bunun çok da bir önemi yok.

Karşılık alamadıkça kişinin uçlara yönelmesi kaçınılmaz. Diyelim çok etkilendiğin biri var ve tüm cesaretini toplayıp mesaj attın, cevap bile alamadığında tüm umudun, cesaretin kırılır ve ya birine bir daha böyle mesajlar atmama kararı alırsın ya da gereksiz cesaret patlamaları yaşayarak daha radikal (hatta tacize varan) mesajlar atmaya başlarsın. O şiirler yazan dayıların, hatta “Ulan bunlara bakan var mı ya?” diye düşündüğümüz piyasacı apaçilerin davranışlarının sebebi budur. Başaran birini görmesi, hatta bırak görmeyi duyması, onun için yeterince denememesinden, ısrarcı veya cüretkar olmamasından kaynaklanır. Şüphesiz ki avucunu yalar ve aklına gelen tek çözüm daha fazla asılmaktır. Bu bir kısır döngü şeklinde birbirini besleyerek devam eder.
Bu evrimin gelebileceği boyut çok etkileyici. Instagram Dayısı türü evrimini başarılı oldukça değil, başarısız oldukça sürdürür.

Selam, merhaba yaza yaza bir yere varamayıp duygusal evrim geçirmiş Instagram dayısı örneği.

Halbuki herhangi bir sebeple dikkatini çeken birine, mesaj atmak aslında çok normal ve medeni bir davranış. Sosyal medyanın en büyük nimetlerinden de biri. Ki cevap alamamak da flörtün yazmaması gibi bir durum değil, sadece doğrusunu nasıl yapacağını bilmek gerek. Bu konu biraz sokakta “Pardon bir şey sorabilir miyim?” diye yaklaşmaya benziyor. Büyük şehirlerde böyle bir soruyla sana yaklaşanın niyeti büyük ihtimalle para istemek olur. Aynı şekilde Instagram’dan aynı şeyi yazan birinin niyeti de meme/çük istemek olur. İki taraf da istiyorsa bunu ne güzel. Ama istese bile yine de olayların gelişimi bu kadar kolay olmaz.

Her şeyin başlangıcı: Karşılık almak

Bu işin yarısı karşı taraftan bir cevap alabilmek. Yani iyi-kötü bir diyalog başlatabilmek şart. Ancak bu aşamayı işin yarısı olduğu için aşırı önemsemek de yanlış. Bebek taytaylamak gibi düşün. Bir şey sorabilir miyim diyerek girmek sorunun hiç de ilgi çekici olmadığını kabullenmek oluyor zaten. Farazi girişler yaparak tamamladığın işin yarısı, diğer yarısını imkansız hale getirir. İlk mesajı atarken devamını tıkamamak gerekir.

Peki ilk mesaj nasıl olmalı? DM’den nasıl yürünür? Bu konu biraz yaklaşımlardan oluşan bir konu. Ben sana yolu ve basmaman gereken yerleri söyleyeceğim. O yolda kendin yürüyeceksin.

Yaklaşım 1 – Benden sana zarar gelmez diyebilmek

Birine yazarken aklında ilk bulundurman gereken nokta, yazma amacın ne olursa olsun önce tanışmaktır. Bak altını çiziyorum. Biriyle tanışmadan sevişemezsin. Biriyle tanışmadan iş kuramazsın. Biriyle tanışmadan tatile gidemezsin, hatta 3-4 mesajdan fazla sohbet bile edemezsin. Tanışmak demek, karşındakine zarar vermeyeceğine ikna etmek demek. Tokalaşmak bile, aslında karşındakine elinde silah olmadığını göstermek için çıkmış bir şey. Selamlaşma sözcüklerimizin manası bile “Benden sana zarar gelmez” demek.

Tabii sosyal medyada bire bir anlamda bir zarardan bahsedemeyiz. Arkandan sinsice yaklaşıp kafana bir şey mi indirecek, cebinden para mı yürütecek? Buradaki zarar daha çok olumsuz hisler yaşatma şeklinde düşünülebilir. “Küfreder tadım kaçar”, “Muhatap olduğum için utanç duyarım”, “Yüz verdim sanır, salça olur.” gibi olumsuz duygular yaşatabilme ihtimalin de karşıdaki için zarardır. Annenin, senin çok iyi niyetli olduğunu düşünmesi de karşıdaki için bir şey ifade etmez. Onun bunu bildiğini varsayamayız.

Tüm bu sebeplerden zararsız olduğumuzu karşıdakine göstermeliyiz. Burada karşımıza mesaj atarken kullanabileceğimiz mis bir kalıp ortaya çıkar. Alın tepe tepe kullanın:

X yapandan zarar gelmez.
X dinleyenden zarar gelmez.
X’i okuyandan zarar gelmez.
böyle böyle sonsuza kadar çoğaltılabilir.

Bu kalıbın harikalığını anlatmaya nerden başlasam bilmiyorum. Tanışmak için bir kere karşımızdakine bizi tanıma imkanı veriyoruz. Ve bunu ortak noktamız üzerinden yapıyoruz. Karşıdaki de böyle görüyorsa meseleyi çok avantajlı bir konum elde etmiş oluyoruz. Hem de çaktırmadan bizim de zarar görebilecekler tarafında olduğumuzu, iyilerin tarafından yazdığımızı belli ediyoruz.

Burada dikkat etmen gereken şey, bahsi geçen X’in spesifik bir şey olması. Yani köpeğiyle story atan birine “Köpek sevenden zarar gelmez :)” diye mesaj atmak işe yaramaz. Ama “French Terrier seven kişiden zarar gelmez :)” işe yarayabilir. “Kamp yapan kişiden zarar gelmez :)” mesajı işe yaramaz. Ama “Sabah ormanda uyanmanın tadını bilenden zarar gelmez. :)” işe yarayabilir.

Aynı mantıkta zararsız olduğumuzu karşı tarafa hissettirebileceğimiz, ancak daha sabır isteyen bir yol da Ekşi Sözlük’ten “yooooo” nickli yazardan gelsin. Erkekler için yazılmış ama cinsiyet bağımsız çalışan bir taktik. Orijinal kaynağından okumak isteyenler için yazının sonunda link de koydum. Adminin sana daha napsın?


toplanın yavru kurtlar sizlere altın değerinde bi tanışma taktiği veriyorum.

denenmiş ve de başarıya ulaşmış

yol-1 teslimiyet.

hatun kişinin profili açık veyahut kapalı hiç farketmez, takip atmadan önce dm yolu ile çakıyoruz mesajı.

-merhaba x hanım, izniniz olursa sizi takip etmek istiyorum.
bu mesaj %98’lik başarıya ulaşmıştır. bu teslimiyet kokan mesaj kadınlarımızda güzel bi izlenim bırakan altın kurallardan biridir. hödük olmayın!!

yol-2 merak uyandırma.
mesajı attınız karşı taraf size olumlu cevap verdi. her şey çok güzel. hemen arka arkaya are u cola? are u disco? moduna girmeyin. sakin olun teşekkür edip bi kaç gün sessiz modda takip edin. karşı taraf bu gizemli beyi merak edecektir. bir hödük olmadığınızı anlayacaktır.

yol-3 hikaye ve paylaşım takibi.
Her an her dakika profile girip bakıyoruz. ne yaptı ne paylaştı diye bi kaç gün izliyoruz. sabır erdemdir. sabrederseniz başarıya ulaşacaksınız. o an size bi ışık gibi gözlerinizi alacak. o an bu an diye düşüneceksiniz. o hissi aldığınız bi paylaşımda ( genellikle müzik,kitap vb. paylaşımlar) kendinizi araştırmaya verin. eğer ki x kitabın kapağını paylaşmışsa giriyoruz araştırıyoruz her mecradan. engin bilgilere ulaştığınız o vakit yapıştırıyoruz mesajı.

Kaynak


Dikkat edersen mantık aynı. “Oha eklemek için bile izin isteyen birinden zarar gelmez” dedirtebilmek. Araya biraz süre koyup bu fikri perçinlemesini sağlamak. Sonrası da ortak bir nokta varmış gibi davranıp (Burada itirazım var ama sonra konuşuruz) yazışma başlatmak.

Tabii karşımızdakine zararsız olduğumuz izlenimini vermemiz yeterli değil. Çok önemli ama yeterli değil. Bu da bizi ikinci yaklaşıma getiriyor.

Yaklaşım 2: Karşındakinin kim olduğu önemli değilse, senin de kim olduğun önemli değil.

Bu yaklaşımın kilidini açmak için biraz derin gireceğim. Geç fasa fisoyu diyenler bölümün sonuna atlayabilir, adam diktim oraya scrolllayabilirsin hızlıca. Ama çok önemli işin yoksa(ki olsa burada ne işin var?) oku bence. Bunlar önemli bilgiler.

Sıkılmadan her yazımda hatırlatıyorum, ama gelen sorulara bakarsak siz okumaktan sıkılmıyorsunuz. Alın bir kere daha o zaman: Sosyal medyada gördüğümüz insanlara yabancılaşmış durumdayız. Onların da birer insan olduğunu kabullenmekte zorlanıyoruz. O profillerin gerçekte olan birini temsil ettiklerini bilsek de bunu sindirebilmek ve ona göre hareket edebilmek kolay değil. Sırf ayıp olur diye onlara da insan diyoruz. Çünkü hayatlarımıza etkileri çok az. Hepsi bizim için birer hesap, insan değil.

Böyle düşünmemizin bir sebebi var. İngiliz antropolog Robert Dunbar (kendisine burdan rahmets) hazırladığı ölçüte göre bir sayı çıkmış ortaya. Dunbar’ın Sayısı = 150. Bu şu demek, 150 kişiden fazla kişiyle sosyal anlamda sürekli olarak etkileşimde olamayız, 150 kişiden fazla kişiyle sosyal olarak bire bir ilişkilerimizi yürütemeyiz. Herkesin kendi yakın çevresi ortalama 150 kişiden oluşur.

En yakın çevre kırmızı, en geniş çevremiz yeşil. Yani bir insanın en yakını kapasitesi 5 kişi: ailesi ve ve seçtiği en yakını. “Bilirim o kişiyi” diyebileceği kişi sayısı da ortalama 1500 kişi.

Şimdi burada şöyle bir tezat ortaya çıkıyor. Diyelim çekici bulduğun birinin takipçi sayısına baktın ve gördün ki 150 kişi tarafından takip ediliyor. Çünkü Sosyal medyada teorik olarak herkesin 150 takipçisi olması gerekir bu mantıkla? Bu durum çekici bulduğun kişinin hanesine + olarak mı yazılır – olarak mı?

Bir de en geniş evrenden alalım konuyu ele. Bu kişinin 1500 takipçisinin olduğunu düşünelim. Zaten biriyle gerçekte tanıştığımız anda, sosyal medyadan ekleme vizesini de alıyoruz, bir daha görmesek de o öyle duruyor. O zaman bakmamız gereken sayı belki de 150 değil de 1500dür? Aynen öyle! Barner Sayısı’na göre birinin bildiği ve onu bilen 1500 kişi sınırının olması, stalk yaparken tanımadığımız kişilerin takipçi sayısına baktığımızda psikolojik sınır olarak karşımıza çıkar. 1700, 2000, 3000, 4000, +10000 takipçili hesapların artık bilmediği kişiler tarafından da takip edildiğini çıkarımını yapar iç sesimiz ve tecrübemiz. E bu da aslında tam olarak “ünlülük” tanımı değil midir? Ünlü kişi = tanımadığı kişiler tarafından da ne yaptığı merak edilen kişi. Bu da kişiye aslında gerçekte sahip olmadığı bir prestij kazandırır. Şimdi diyeceksin ki “Saçmalama Admin. Ninesi de mi var o takipçilerde?”. Zaten mevzu 1500 kişinin gerçekte bildiği 1500 kişi olması değil, bizim 1500 kişiye farkında olmadan yüklediğimiz değer. Düğününe 1500 kişiden fazla davetli ya da konserine bir o kadar dinleyici gelen biri için de aynı şeyi düşünürüz.


✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋Fasa fiso bitiş noktası ✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋✋

Kısacası tanımadığımız çok fazla kişiyle etkileşim halindeyiz. Lisedeyken dersanede yan sınıfta olan biri, benim akşam yediğim şeyi beğenebiliyor, gezdiğim yeri görebiliyor. Bizim hayatımız burada akarken, onunki de orada devam ediyor. Ve bu kadar yarı tanıdığımız insan varken, hiiiiiiiiç tanımadığımız birinden tanışma maksatlı mesaj geliyor. Yoo dostum yoo. Zaten çok fazla insan var. Yenisine gerek yok. Herkesin 3-4 tane flörtü, 6-7 tane yarı flörtü var. Herkesin gelen kutusu flört yazışmaları ile dolu. 10-15 tane profilini arada ziyaret edip iç çektiği kişi var. Ve bu aslında bir zenginlik değil, fakirlik. Bu kadar fazla insanın birbirine bu kadar az değer verdiği yerde, özel hissettirebilmek en değerli şey haline geliyor.

Bunu deftere mi yazıyorsunuz, kulağınıza küpe mi ediyorsunuz, alnınıza dövme mi yaptırıyorsunuz, artık her ne yapıyorsanı, temel düsturunuz haline getiriyorsunuz.

Karşındakinin kim olduğu önemli değilse, senin de kim olduğun önemli değil.

Bu şu demek: Seninle tanışmak için mesaj atan biri, seninle değil de herhangi biriyle tanışmak istediğini hissettirirse, o iş yaş. Aynı cümleyi şöyle de kurabilirim. Amacın mesaj attığın kişiyle mi tanışmak, yoksa herhangi biriyle mi tanışmak?

Tinder’ın mantığı bunun karşılıklı olması. Tinder’da herkes herhangi biriyle tanışmak için orada. Ama aktif olarak biriyle tanışma niyeti olmayanların bulunduğu bir ortamda ilerleyebilecek bir konuşma başlatmak için olmazsa olmaz ilk noktamız bunu hissettirmemek. Yazdığın mesaj, herhangi başka birine de yazılabilir olunca şansın azalır. Kopyala yapıştır mesajlar bu yüzden işe yaramaz. Kopyala yapıştır mesajların başındaki ismi değiştirsen de işe yaramaz. Denen şeyin mesajı okuyanla bire bir ilgili olması gerekir.

Fena olmayan bir örnek:

Fena değil, ama mükemmel de değil? Fotoğrafla özel olarak ilgili.

Şimdi de kötü bir örnek:

Biz malız ya.

Şimdi meselenin özünü anladıysan, şahsen uyguladığım bir taktikten bahsetmek istiyorum. Bu taktik 3. yaklaşımın da kapısını aralayacak.

İtiraf edeyim, Story’lerinden şarkı paylaşanları biraz kekomançi buluyorum. Ancak müzik zevkine ve kendisine çok yükseldiğim biri vardı. Kendisiyle normalde tanışmıyoruz ama bir şekilde bir yerden eklemişim, o da kabul etmiş. Tanışmak için kendisine mesaj atmak istiyor, bir süredir bir bahane arıyordum.

Sonra bir gün yine paylaştığı bir şarkı üzerinden müzik zevkini çok beğendiğimi belirttiğim bir mesaj atacaktımmmmmmmmm ki, buna gelebilecek yanıtın en fazla “Çok teşekkürler😅” olacağını fark ettim. Ne uzar, ne kısalır. Nasıl özel hissettirebileceğimi düşündüm ve şöyle bir şey yaptım. Ondan öğrendiğim veya paylaştığını hatırladığım şarkılarla bir Spotify listesi oluşturdum. “Aylardır paylaştığın şarkıları dinliyorum. Bu liste senin eserin bak. Direkt buraya eklesen ya varsa başka?” mesajıyla birlikte listenin linkini attım. Buna düşmeyenin alnını karışlarım çekirge. Gelen yanıt da zaten tam da bahsettiğim noktaya işaret ediyor:
“- Aaaa dinleyen olduğunu bile düşünmemiştim. Bende bile bu kadar derli toplu değil bunlar. Çok mutlu ettin beni. Eklerim tabii.”

Bakın burada mevzu özel hissettirebilmek. Henüz tanışmadığın birini, tek mesajla mutlu edebilmek. “Hele bir de tanışsak var ya ohoooo” dedirtebilmek. Bu etkiyi onu beğendiğimi söyleyerek, plaj storysine alev atarak sağlayamazdım. O ego tatmini sağlar en fazla. Tıpkı mesaj kutusunda bekleyen onlarca kişi gibi. Tek mesajınla karşındakini mutlu edebilirsen, devamı için de mutlu edebileceğin fırsatı kazanırsın. Şarkı paylaşmıyorsa geziyordur, rotasını beğendiğini aynı rotayı izleyeceğini söyle. Balık besliyorsa, balıkların görmeyeli büyümesinden bahset.

Ona bütün bu insan kalabalığında diğerlerinden daha fazla dikkat ettiğini hissettir.

Bu da bizi 3. yaklaşıma getiriyor.

Yaklaşım 3: Dijital Sevaplar

Tanışmak için atılan mesajların birçoğu, alt metin olarak mesajı attığımız kişinin bizle tanışmayı/konuşmayı kabul ederse ne kadar mutlu olacağımızdan bahseder. Story’e alev atmak, selam yazmak, şiir yazmak hep bir hak etme ve dikkat çekme çabasıdır. Bu anlayış, gerçekleşen dikkat alışverişinde aslında bedavacılıktan başka bir şey değildir. Yani bu şu demek.

Karşıdaki senle tanışmayı/konuşmayı kabul ederse sen çok iyi vakit geçireceksin. Onu yazdığın mesajda karşıdakine hissettirdin. Tamam. Peki karşıdaki bundan ne kazanacak? Sevap points mi? İşte ilk yaklaşımda zarardan bahsetmiştik ya. Bu da fayda odaklı yaklaşım. Eğer mesajına cevap verecekse, bu durumdan karlı çıkanın sadece sen değil, iki tarafın da olabileceğini hissettirmek.

Bunun da tek yolu bir dijital iyilikler yapmak.

Şimdi ilk bakışta, “Bir mesajla ne gibi bir iyilik yapabilirim ki” diye düşünebilirsin ancak saksıyı çalıştırman gerekiyor burada. 2. yaklaşımın sonunda bahsettiğim müzik muhabbetinde “Bende bile bu kadar derli toplu değil bu şarkılar” kısmı, tesadüfen de olsa aslında ona yaptığımız bir iyilik.
“Bu kadar kazağı kim katlayacak” diye gardrobunun fotoğrafını mı atmış? Kolay kazak katlama videosu linkini “Bak ben de bugün gördüm. İşine yarar.” diyerek atmak. Bir film mi izlemiş? 2.sinin çıkacağı söyleyen haberin linkini göndermek. Deli Vahit esprisi mi yapmış, muhtemelen görmediği komik bir twiti atmak.

Yani ne mesaj atacağını değil de nasıl yardımcı olacağını veya katkı sağlayacağını düşünmek bu yaklaşımın odak noktası.

Bu insanların birbirine hediye vermesinin imkansız olduğu bir ortamda, elinde bir hediyeyle tanışma imkanına sahip olmak demek.

Yeter lan tamam bitti!

Yani daha var da bunların birbirleriyle kombinasyonlarından oluşuyor. Hadi gidin tanışın. Başarılı/başarısız örnekleri de ss alıp Twitter’dan, Whatsapp’tan veya Telegram’dan bana yolla. Üzerine yazışalım. Bu iş biraz pratik işi.

Bir dahaki yazıda görüşmek üzere. Öperim.