Blond woman texting on her phone

Konuşma ve Yazışmanın Temel Farklılıkları

Yazışma ve konuşma arasında birçok farklılık olduğu hepimizin malumu.
Bu farkları 5 kategoride incelemenin mümkün:

  1. Yapısal Farklar
  2. Hisler
  3. Akış
  4. Alışkanlıklar
  5. Güven

Şimdi gelin bu farklara tek tek yakından bakalım.


1- Yapısal farklar:


Konuşmalar ve yazışmalar konu bakımından benzerdir. Yani bir araya gelindiğinde sık sık goygoy yapılan biriyle, Whatsapp yazışması sırasında da aynı konularda goygoy yapılabilir. Ancak yazışılan kişinin o an aynı ortamda bulunmayışı, ne yaptığını bilemememiz (Ya da bize aktardığı kadarıyla bilebilmemiz) ve aynı şeylerin karşıdaki için de geçerli olması, belirsizlik yaratır. Belirsizlik sonucunda da yazışmanın seyri, anlaşılamaz şekilde ilerleyebilir. Bu sebeple anlam verilemeyen anlarda konuşma dinamikleriyle değil de yazışmanın kendine has dinamikleriyle düşünmek çok daha sağlıklıdır. Örneğin hararetle yazıştığınız birinin bir anda yazmayı kesmesi başta öfke yaratsa da, belki de sadece kapı çalmış olması ve artık müsait olmaması ihtimalini düşünmek öfkeyi bertaraf etmeye yardımcı olacaktır.

Bir diğer yapısal fark, konuşmalarda argümanların anlık olarak paylaşılmasıdır. Laf bölünebilir. Yani konuşmalarda gönder tuşu yoktur. Sürekli gönderirsin. Bir söylenecek şey harfi harfine elinin altındadır. Sadece bu bile konuyu oldukça farklı bir yere getirir. Gönder’e basmadan önce defalarca kontrol etme şansı vardır, mesajın uzunluğu ve kısalığı tamamen kişiye bağlıdır. Karşındakinin yazdığına saatler sonra tepki vermek genelde normal karşılanır. Yüz yüze konuşmalarda ise bunlar yoktur. Hatta ağızdan çıkan söz geri gelmezken, mesajlar geri bile alınabilir.


2- Hisler:



Konuşmalarda ses tonu, söylenenden çok daha fazlasını anlatabilir.
Yazışma ise, hislerin aktarımı noktasında tamamen ayrışır. Yüz yüze konuşmada karşındakinin hislerini anlaması, heyecanını sezmesi gibi durumlara yazışmalarda çok farklı şekillerde rastlarız. Çünkü yazışmada bu işaretler neredeyse tamamen metinlerden anlaşılmak zorundadır. Bu da yine belirsizlik yaratır, ancak bu her zaman bir dezavantaj olmak zorunda değildir. Titreyen ve terleyen elleri kontrol etmeye çalışmak, yazdıklarını kontrol etmeye çalışmaktan tamamen farklı bir pratik ister. Bir iş başvurusuyla ilgili bir yazışmada heyecanlanma durumunda bile, fiziksel tepkilerinin pek de bir önemi olmayacaktır. Bu gibi farklar, birine seni seviyorum derken de, kendine güvenli cümlelerle bir işi almaya çalışırken de avantaj gibi gözükebilir.

Tüm bu sebeplerden kişilerin mesajlarının sorumluluğu artar. Yüz yüze konuştuğun birinin heyecanını anlaması, koskoca açılmış bir çift heyecanlı gözle kolayca sağlanabilirken yazışmalarda çok daha sağlam bir yazmaloji gerekir.

Üstte anlatılan olguların farkında olmamak da başlı başına bir problemdir. Çünkü iletişimi bin yıllardır konuşmayla gerçekleştirmiş insan, hislerinin karşıdaki tarafından anlaşıldığını varsaydıkça hata yapmaya başlar. Yazışmanın sağlığı düşer. Örneğin karşıdakinin espri yaptığını anlamasını ummak, yüz yüze konuşmalardan çok daha fazlasını ister. Zaman zaman yazışmalojinin aksamasına sebep olabilir. Bu eksikliği giderebilmek için şimdilik bulabildiğimiz en iyi çözüm emojiler gibi gözüküyor. Ama emojilerin bu görevde ne kadar yeterli olduğunun kararını vermeyi siz okurlarımıza bırakalım.


3- Akış:

Aynı hikayeyi bir Whatsapp grubunda yazarak, bir de
karşında sana dikilmiş gözler varken anlatmayı hayal ettiğimizde, anlatım stillerinin farklılaşacağı hemen anlaşılacaktır.

Konuşarak anlatan bir anlatıcı daha çok duraksar ve daha kontrollü cümlelerle anlatmaya yatkındır. Çünkü o hikayeyi anlatmak başladığı anda bitmesi gereken, bütüncül bir etkinliktir. Bir hikayenin ortasında “Durun devam edeceğim” diyerek saatlerce ortadan kaybolmak biraz garip karşılananır, sorular yaratır. Bu da hikaye anlatıcı için gerginlik yaratır. O yüzden kalabalığa konuşmak ciddi eğitim ve yetenek gerektiren bir konuyken, bir Whatsapp grubunda bir şey anlatmak beyinde bambaşka yerleri çalıştırmakla ilgilidir. Önceki mesajlara baka baka, ister tek mesajda, ister parça parça hatta ses kaydıyla anlatmak kişinin inisiyatifine kalmıştır.

Başka bir açıdan bakıldığındaysa aynı rahatlığın karşı tarafta da var olduğu unutulmamalıdır. Yüz yüze konuşmada herkes tarafından aynı anda, aynı ortamda aktif olarak dinlemesi, anlatıcının elindeyken, yazışmalarda bundan da bahsetmek mümkün değildir. Mesajı o an görmeyenler, görenlerin de hikayenin sıcaklığını kaybetmesi yüzünden umursamaması gibi durumlarla çok sık karşılaşılır.


4- Alışkanlıklar:



İnsanı insan yapan, neredeyse kusursuz şekilde iletişim kurabilmesidir. Bu
sayede medeniyetler kurabilir, aslında var olmayan fikirleri, ideolojileri, yapıları, kurumları ortak bir amaçla hayata geçirebilir. Ancak bu iletişim yeteneği bildiğimiz kadarıyla 200.000 yıldır konuşmaya göre evrilmiş, şekillenmiş, bizi de şekillenmiştir. Anlık yazışma ise en fazla 20 yıllık bir geçmişe sahiptir.Bu yüzden yazışma 200.000 yıllık alışkanlıkların hem evriminin bir parçası hem de daha emekleyen bir taklididir. Karşıdakinin mesajını, onun sesiyle okuman da bunu yansıtır. Farklılıklar bariz olsa da, alışkanlıklarımız peşimizi kolay kolay bırakmaz.
Alışkanlıklar, yine gündelik hayatımızdaki konuları konuşurken, yüz yüze
konuşmalardan aşina olduğumuz durumların yazışmalarda da olduğunu
varsaymamızla karşımıza çıkar. Ne yazık ki bu anlarda yaptığımız varsayımlar çok büyük hatalar içerir. En üstünkörü örneğiyle, (Denmez ya) seni seviyorum yazdığın birinin senin gözlerindeki parıltıyı görmesini beklemek yersiz bir beklenti olsa da, kişinin o anki ruh hali bunun anlaşıldığını varsaymaktadır. Atılan günaydın mesajları, işle ilgili patrona/öğretmene yazılan herhangi bir şey, atılan emojiler hep gerçek hayattaki iletişimde karşılığı düşünülerek atılan şeylerdir. Ama konuşurken gülümsendiğinde yüzün aldığı şekil, yazışırken çok “yersiz” kalabilir. İkisinin bambaşka dünyalar olduğunu bilip ona göre gözlemler ve tercihler yapmak da bu yüzden çok önemlidir.


5- Güven:

Yazışmanın tarihinin çok eski olmaması bir güven problemine de sebep olur. Biriyle ilk görüşmeyi yazışarak yapanların, o kişiyle samimi olması bir de telefonla görüşmesi gerçekleştirmesine bağlıdır. Çünkü karşıdaki kişi “Bir yazıştık ama daha sesini bile duymadım.” kategorisinde kalır. Bu güven, eski telefonların evde olmasının getirdiği aidiyet hissi ve karşıdaki kişinin söylediklerinin etraftan da duyuluyor olmasıyla bir ilişkisi olabilir.

Her ne kadar yenilikleri çok çabuk kabul eden bir nesilde yaşasak da eski
alışkanlıkların terkedilmesi konusunda beklendiği kadar rahat bir kabullenme görmeyiz. Yeniliklerin sürekli olarak eski alışkanlıkların üzerine inşa edilmesinin sebebi de budur.